Vaadedilmiş Topraklar Vadisi: Filistin

yazdır / print
Dünyanın dört bir yanından İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık suçuna tepkiler gelirken İsrail, hafızayı “beşer nisyan ile maluldür” sözünün doğruluğunu ispatlamış ve ezelden beri kendine yapılan gereksiz kıyakları bir anda unutmuş olacak ki geçen haftalarda yayınlanan Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin kısacık bir bölümünü bahane ederek diplomatik kriz çıkarmaya kalkışmıştır. Geçmişi hatırlayacak olursak; 1974’ten sonra Amerika Türkiye’ye ambargo koyduğunda Canım Türkiye’m kendi uçağını kendi üretmeye başlamış, gayet de başarılı olmuş… Öte yandan AB’den ümit kesilip de Türkiye doğuya yöneldiğinde nasıl da bir anda kıymetlenmiştik… Hayatın kanunu bu, kaçan kovalanır mantığı… İsrail’le bu kadar çok münasebetimiz varken, kim onların bize protesto çekebileceğinden kaygılanır ki… Malum Davos hadisesinden sonra korkulan olmamış, Türkiye’yi AB’ye almak istemeyenlerin ekmeğine bal sürülmüş olsa da İsrail büyük bir tepki göstermemiştir. Üretmeye erinen Türkiye stratejik müttefik gördüğü İsrail’den hazır lokma teknoloji satın aldığı sürece İsrail böyle ballı müşteriden olmak istemez çünkü.

Fırat ve Nil nehirleri arasında kalan toprakları vaadedilmiş toprak olarak gören İsrail’le göre bu toprakların bir kısmı da Türkiye’de ve zamanında Çiller’in İsrail ve ABD ittifakından korkup sempatiklik amacıyla “Size vaadedilen bu topraklarda oturmak sizin hakkınızdır” deme lüzumsuzluğu, zaten onlar için memeleketimize apaçık davet niteliği taşımaktaydı.

İsrail Türkiye’yi her zaman Ortadoğu’ya uzanan köprü olarak görmüş, bu köprünün başında Deli Dumrul olmayı kendine vazife bellemiştir. Türkiye’de 3 güruh halinde devamlılık gösteren Yahudi Lobiciliği, gerçek Yahudi kimliği taşıyanlardan, Müslüman kimlik altında Yahudi olan sabataistlerden ve çıkarları uğruna Yahudi partizanlığı yaban ve onlara hizmet eden masonlardan oluşmaktadır. Türkiye’de Yahudiler siyaset yönetimine girmemiş, bunun yerine ekonomik alanda lobi faaliyetleri yürütmüş gibi görünse de İsrail politikasının savunuculuğunu yapan gazetelere örtülü ödeneklerden krediler verilmesi, İsrail’li yöneticilerle yakın ilişkiler içinde olan yazarların bazı müsteşarlıklara getirilmesi, Yahudi kimliğini saklayan valilerden emniyet müdürlerine bir çok sabataist, devletin çeşitli kademelerinde bulunmuştur. Bunun haricinde, Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması ile 54 askeri uçağın artı F-16 uçaklarının ve M-60 A1 tanklarının modernizasyon ihalelerinin İsrailli şirketlere verilmesine kadar birçok aşikar taviz yakın tarihimizde mevcuttur.

Türkiye’nin, kan dökmeyi misyon haline getirmiş İsrail Devleti’ne karşı “denge politikası” adı altına verdiği imtiyazlar Siyonistleri daha da cüretlendirmektedir. Öyle ki Suriye’ye girmek için izinsiz Türk hava sahasını kullanabilecek kadar cüretkar olabiliyorlar. Bu insanlıktan nasibini alamamış, hain devlete barış çağrısında bulunum onları sürekli ziyaretle şereflendirmenin bir manası yoktur. Zira bunların anladığı dil bellidir. Göze göz, başa baş, dişe diş…

Geçtiğimiz günlerde Kurtlar Vadisi Pusu dizisinde, Polat Alemdar’ın adamlarından Memati’nin oğlu Ali Memati’nin İsrailliler tarafından kaçırılması, Polat Alemdar ve adamlarının da İsraillilere baskın yaparak çocuğu kurtarması sebebiyle diplomatik kriz çıkaran İsrail, her zamanki destursuz terbiyesizliğiyle Türk Büyükelçisini ayaklarına çağırıp, kameralar karşısında kendilerinden daha aşağıda bir koltuğa oturtarak İbranice, “Biz yüksekte oturuyoruz ve masada sadece İsrail bayrağı var ve biz gülümsemiyoruz, dikkatinizi çelerim” gibi saçma sapan bir söz sarfetmiştir.

Türkiye’nin tepkisi üzerine İsrail Dışişleri Bakanı küstahça ‘Amacım aşağılamak değil, mesaj vermekti’ açıklaması yapabiliyor. Özrü kabahatinden büyük bir densizlikle… Diplomatik kaynaklar, “Hariciye sembollerin mesleğidir. Nasıl davranıldığı kadar, ne söylendiği de önemlidir’ dedi ama bir dizinin 1- 2 dakikalık sahnesini bahane ederek kendinde böylesine hadsizce bir cüret bulan İsrail Hükümeti’nin gerçekler ağrına gitmiş olsa gerek ki tüm dünyanın tepkisini çekecek şekilde dişlerindeki kanı gösteren sinsi bir vampir edasıyla içlerindeki kinin ve hırsın tatminini bu şekilde arayacak kadar basitleşmiştir. Bu diplomatik terbiyesizliğin üzerine umarım Pana Film Kurtlar Vadisi Filistin’in senaryosunu hızlandırır, film çekilir ve bir an önce gösterime girer. Gerçekler öyle yada böyle birilerinin canını yaksa da, Kurtlar Vadisi bir kısım eleştirilere maruz kalsa da başından beri, maalesef kitap okuma alışkanlığı pek olmayan Türk milletinin bu ülkede dönen dolaplar ve provakasyonların arkasındaki gerçek yüzlerin aslında kimler olduğu konusunda fikir sahibi olmasına vesile olmuştur. Kurtlar Vadisi Filistin’in emperyalist terörün anlatılmasına ve İsrail’in bilinen ötesindeki vahşi, insanlık dışı, sadist yüzünün daha aşikar şekilde ortaya konmasına çok büyük katkıda bulunacağına eminim. Birileri bir şekilde bizlerin de enayi olmadığımızı ve onların sandığının tam aksine  tüm gerçeklerden haberdar olduğumuz ve günün birinde zaferin müslamanlar tarafından elde edileceği mesajını vermesi gerekiyor… Zulmü meşrulaştırmaya çalışanlara inat bu konsepte bir film yüreklere su serpecektir.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…

İrticanın şu sizin lehçede ma’nası bu mu?

M. Akif Ersoy

Bir cevap yazın