Açılım Ne Kadar Açıldı?

13 Kasım 2009 günü Hükümetçe TBMM’ye getirilen “Demokrasi Açılımı” heyecanlı bir oturumla görüşüldü. Öncelikle teslim edilmelidir ki, Hükümetin “Kürt Sorununu” çözmeye çalışması tepki gösterilecek bir iş değildir. Uzun yıllardır sürüp gelen bir sorunun Hükümetçe çözülmeye çalışılması doğaldır. Hatta hükümet etmenin de gereğidir.

Ancak sorunun ne olduğu gibi nasıl çözüleceği de tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Bazı çevrelere göre Türkiye’de bir “Kürt Sorunu” yoktur. Yalnızca bir terör sorunu vardır. Hükümetin vazifesi de terörle mücadele etektir. Terörle silahlı mücadele etmek yerine siyaset yolu ile onu etkisiz hale getirmeye çalışmak ise “terörle müzakeredir” ve büyük bir yanlıştır.

Ne var ki yüz yılı aşan bir geçmişi olan “Kürt Sorununu” yalızca bir terör sorunu olarak ele almak gerçekçi değildir. Böyle bir tutum önemli ölçüde sorunu anlamamak gibidir.

Hükümet çevreleri uzun zamandan beri “Kürt Açılımından/Demokratik Açılımdan” söz etmelerine rağmen, bu sorunu çözmek için e yapmak istediklerini yeterince açıklamış değillerdir. TBMM’de yapılan görüşmelerde İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay, Demokratik Açılım paketini; kısa, orta ve uzun vade de yapılacaklar işler diye üç ana başlığa ayırmıştır.1 Ayırımcılıkla mücadele komisyonu kurulması, yöre isimlerinin (eski adların) yeniden kullanılabilmesi, işkenceyle daha etkili mücadele edilmesi, özel Kürtçe radyo ve TV yayınların yapılabilmesi, seçim kampanyaları esnasında Kürtçe konuşulabilmesi, Üniversitelerde Kürt Enstitülerinin kurulması ve Kürtçenin seçmeli ders olarak okullarda okutulabilmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması diye açıklanmıştır.

Hükümet, Demokratik Açılımı, ucu açık bir süreç diye nitelendirmiş ve ilerde Anayasal değişiklikler dahil tam olarak yapılması gerekenlerin kesin bir listesini ilan etmemiştir. Bu durum beklentileri yükseltmiştir. Beklentilerin giderek yükselmesi, karşılanmaması halinde tepkilere ve hayal kırıklıklarına yol açacaktır. Demokratik Açılımı/Kürt Açılımını başından beri Türkiye için zararlı gören çevreler için ise, orta ve uzun vadede yapılacakların kesin olarak ilan edilmemiş olması kaygı ve endişelerin daha da artmasına yol açmaktadır. Orta ve uzun vade de Hükümetçe yapılacak olan işlerin ilan edilmemesi, Demokratik açılıma destek olanlar içinde karşı çıkanlar içinde yanlıştır.

Kabul edilmelidir ki, demokratik açılımın “Kürt Sorunu” ile sınırlı hale gelmesi de önemli bir yanlıştır. Özel Kürtçe TV ve radyo yayınları zaten işin başında yapılmalı idi. Yalnızca Kürtçe daha doğrusu Kırmançça yayının TRT 6’dan yapılması doğru değildi. Doğru olan bu yayının serbest olması ve isteyenlerin özel TV ile bunu yapabilmelerinin sağlanması idi. TRT Türkçe dışında Kürtçe vb. dille yayın yapacak ise bunun Kürtçe ile sınırlandırılması da yanlıştır. Abazaca, Arnavutça, Boşnakça, Gürcüce Zazaca vb dillerde de TRT yayın yapmalıdır. Bu kadar dilin hepsinde TRT’nin yayın yapması TRT’nin imkanlarını aşar denilir ise belki de öyledir o takdirde de TRT yerine özel TV’lerin serbest bırakılması daha adaletli ve daha gerçekçidir. Hükümetin Kürt Açılımını, Demokratik Açılım diye değiştirmesi ama Kürtlerin talepleri ile sınırlandırması da önemli bir yanlıştır. TBMM’deki tartışmalarda da görülmüştür ki açılım Kürt talepleri ile sınırlıdır.

Orta vadede yapılacak düzenlemeler arasına yöre isimlerinin/eski adların konulması da ayrı bir çelişkidir. Çünkü Kürtlerin de yaşadığı Doğu illerinde eski köy adlarının büyük çoğunluğu Türkçe veya Kürtçe değil Ermenicedir. Kürt Açılımı diye yapılacak bir düzenleme de Kürtler için, köylerin eski Ermenice adlarının talep edilmesi kadar bu talebin kabul edilmesi de hem tutarsızlıktır hem de yanlıştır. Kürtler için, Ermenice adların iade edilmesinin insan aklı tarafından makul sayılacak bir tarafı olur mu?
Üniversitelerde Kürt Enstitülerinin kurulması son derece doğru ve isabetli bir karardır. Ama bunun Kürtçe ile sınırlandırılması yanlıştır. Bezeri enstitüler diğer diller içinde kurulmalıdır ki Demokrasi Açılımı Kürtçeyle sınırlı kalmasın. Hükümet Kürt Açılımı adını Demokratik Açılım diye değiştirerek, toplumun her kesimini ilgilendiren bir açılım iddiasını ortaya koymuşken sonra bunu Kürtçeyle sınırlandırır ise buda bir tutarsızlık olacaktır.

Hükümete yakın çevreler heyecanla Demokratik Açılımı savunurken, “yeni şehitler olmasın, daha fazla anneler ve yetimler ağlamasın” temasına vurgu yapmaktadırlar. Bu son derece makul ve haklı bir vurgudur. Ancak bu vurgunun bir tehdide de dönüşmemesi gerekir. Eğer bunlar yapılmaz ise yeni şehitler olacaktır sonucunun ima edilmesi bile büyük bir yanlıştır. Yanlıştan öteye tehdittir. Ülke için şimdiye kadar yaptıkları görevleri sebebiyle hayatını kaybedenlere ne denilecektir? Şimdiye kadar bu demokratik açılımlar yapılmadığı için mi Onlar hayatlarını kaybetmişlerdir? Böylesi açıklamalar derde deva olmaktan uzaktır.

“Kürt Sorunu” artık çok taraflı uluslar arası bir sorun haline gelmiştir. İşin bu tarafı da dikkate alınmadan demokratik açılım tartışmalarını açıklamakta mümkün olmayacaktır.

Irak Kürdistan bölgesel yönetimi Türkiye’deki Kürt Sorununu “esas olarak askeri bir konu değil siyasi bir konu olarak gördüğünü” hep tekrarlamıştır. Bu yüzden Türkiye’nin PKK kamplarına askeri operasyonlar yapmasına karşı çıkmıştır. Bu görüş PKK’nın görüşlerine çok yakındır. Hatta aynıdır. PKK’da Kürt sorununun askeri operasyonlarla değil ancak “müzakere yolu ile çözülebileceğini” savunmaktadır. PKK’ya yakın çevreler ise sürekli olarak; “30 yıldır operasyon yapıldı ama PKK bitmedi. Operasyonlarla bu sorun çözülmez. Barış yoluyla çözülebilir” görüşündedirler. Ancak aynı çevreler PKK’ya 30 yıldır dağda kaldınız ne elde ettiniz bu iş silahla olmaz dağdan inmelisiniz diyemiyorlar.

PKK’nın 30 yıldır hiçbir askeri başarısı yokken dağda kamaya devam edişini dikkate almayanların, askeri operasyonlarla Kürt Sorunu çözülemez diye bir nakaratı tekrarlamaları da inandırıcılıktan uzaktır. Aynı zamanda Kürt Sorununu, PKK sorunu ile eşit saymak dolayısı ile PKK’yı Kürtlerin temsilcisi saymak gibi bir yanlışa dayanmaktadır. Elbette PKK’nın temsil ettiği Kürtler vardır. Ama Kürtleri olardan ibaret saymakta PKK’lı olmayan Kürtler için büyük bir saygısızlıktır. Bir siyasi tercihin taban bulması, o siyasi görüş adına terör yapma hakkı verir mi? O terörü meşru etmeyeceği gibi o terörün temsilcilerini de meşru etmeyecektir.

Türkiye’de yapılmakta olan Demokratik Açılıma Irak Kürt Bölgesel yönetimi niçin destek olmaktadır? Türk makamları yakın zamana kadar Irak Kürt Bölgesel yönetimi ile doğrudan muhatap olmazlardı. Şimdi Dış İşleri Bakanı Sayın Davutoğlu düzeyinde ziyaretler yapılmaktadır. Ama Türkiye’nin talepleri yerine gelmiş midir? Büyük çoğunluğu gelmemiştir. Buna rağmen Türkiye’nin talepleri yerine gelmişte ilişkiler gittikçe gelişmektedir görüşü propagandadan öteye hiçbir anlam taşımamaktadır.

Türkiye’de Kürt Sorununun çözülmesi Türkiye’de yaşayan herkesin yararınadır. Ama böyle bir sorunun çözülmesi başta Barzani yönetimi olmak üzere Türkiye’nin komşularını, Türkiye’ye karşı kullanacakları bir pazarlık unsurundan yoksun bırakacaktır. Barzani yönetimi Türkiye’ye karşı kullanabileceği bir imkandan niçin yoksun kalmak istesin?
PKK ile Barzani yönetiminin Kürtleri temsil etmek gibi bir rekabetleri vardır. Sırf bu rekabetleri sebebiyle Barzani yönetimi PKK’nın yok olmasını isteyebilir görüşü de şüphelidir. Barzani ısrarla, “PKK’ya yönelik askeri operasyonları eleştirmekte ve onlara karşı bir silahlı mücadelenin içinde olmayacaklarını” vurgulamaktadır. Kürt Açılımına Barzani’nin ilgisi ve desteği bu açılımın zayıf taraflarından birisin oluşturmaktadır.
…………………………………………………………………………………………………..
Milliyet Gazetesi, 14 Kasım 2009

print

Bir cevap yazın